16 Ekim 2009 Cuma

Dünya Kupası Öncesi

Doğal Haller

Yaklaşık bir haftadır bu yazıyı yazmayı istiyordum.. Hem de her gün internet başında iş aramak, bi şeyler okumak, ona buna gülmek ve oyun oynamak dışında tek yaptığım Çağlar'la dışarı çıkıp İstiklal Caddesinde yürümek, sonra bi mekana gidip birkaç bira içmek ve eve dönmek olmasına rağmen elim varmadı; sanki hiç zamanım yokmuş ve tüm yoğunluğumla çok önemli işleri yürütüyormuşum ve akşam eve gelir gelmez de yorgunluktan hemen uyuyormuşum gibi bir havam var..

Kendimi o şekilde hissetmem bi kenara zamanın da hobisel işleri gerçekten işim varmış gibi yapmam sonucunda tükenmesi ve yapmak istediğim bi çok şeye yetmemesi açıktan canımı sıkmaya başladı; örneklendirmek gerekirse bir haftaya yakın bi zamandır film izle(ye)miyorum ve Penguen'in geçen haftaki sayısını daha bugün bitirdim.. Bi de iş bulup çalışmaya başladıktan sonraki halimi düşünemiyorum. Ve garip olan bunun sebebinin ne olduğunu da çözememem, çok mu yavaş okuyorum acaba? Ya da her şeyi mi yavaş yapıyorum? Sanmıyorum aslında, bazı şeyleri yavaş ve itina ile yaptığım doğrudur ama bi çok konuda da hızlı hareket ettiğimi, bitirmem gereken işleri zamanından önce bitirdiğimi söylersem anti-mütevazi bi davranış içine girmiş olmam herhalde..

Çok uzun bi giriş oldu, kafamda konu ile ilgili yazacaklarımdan da uzun belki de.. Ve hala devam etmesi benim konuya giriş meselesini henüz kafamda halledemememden kaynaklanıyor bence.. Sence ?

Ucundan Accık

Türkiye'nin dünya kupasına katılamaması elbette bir başarısızlıktır ve belki de Fatih Terim'in gitmesi gerekiyordur kimilerine göre, tabi bana göre de öyle; gitmesi gerektiğini düşünüyorum ben de. Ancak bu dünya kupasına katılamadığımız için olmamalı, bana göre milli takımın artık “yürü koçum”, “çık oyna aslanım” şeklinde gazla maç kazanan bi takım olmaktan kurtulup profesyonelce yönetilen bi yapıya dönüştürülmesi gerekliliğinden dolayı gitmesi gerektiğini düşünüyorum Babacanın(cümleye yaklaş tekrar oku!). Bu, Euro2008 başarısından önce de sonra da böyleydi benim için. Gerek ahbap çavuş ilişkisinden, gerekse Babacan Terim’in oyuncularıyla ilişkisinden oldum olası hoşlanmamışımdır; artık bu tarz oyuncu antrenör ilişkisinin de sonuna gelinmesi gerektiğini düşünüyorum, bu iş ancak altyapılarda olur.Olursa!



Bir teknik direktörün oyuncusuyla arasının bozulmasını ve dolayısıyla ihtiyaç halinde o oyuncuyu takıma çağırmamasını anlamam, anlamaya da çalışmam; bu bi lükstür, sen madem bu kadar kutsal bir işin başındasın böyle bir lüksün yoktur "italiano"! Lüks demişken Babacanın aldığı maaştan hiç bahsetmiyorum bakın, bahsetmeyi de planlamıyorum aslında, zaten bahsedersem işin içine başka kelimeler girer, başka bi tarz yazı olur bu; spordan uzaklaşır. Uzaklaşmasın!



Gelen Gideni Aratır Mı?

Çocukluğumdan beri futbolculuktan çok teknik direktörlük merakım vardır; defter arka sayfalarına kurşun kalem, sıra üstlerine ucu çıkarılmamış uçlu kurşun kalem kullanarak kadro yapmak çok büyük hobimdi.Bu hobim sayesinde futbol bilgimin çok üst düzeylere eriştiği satırlarımdan da gözlenebilir, ben gelebilirim başına milli takımın; şaka falan değil ha!Yılmaz Vural böyle bir istekte bulunuyorsa ben de bulunurum arkadaş! Yirmi üç yıldır bu işin içindeyim..



Kim gelirse gelsin yapı ve kafalar değişmedikçe turnuvalık ve sürdürülemeyen başarılar gelecektir, kalabalık bi nüfus var, azimli gençler doğru sistem olmasa da zaman zaman bi şeyleri alt etmeyi başaracaktır ama kimse bu ülkenin harika yerlerde olduğu hayaline kapılmasın, sandığımızdan çok daha kötü durum.

Temelde bu düşüncelerden dolayı Terim’in yerine gelecek kariyerli bi yabancı ile stajyer bi yerli arasında çok fark görmüyorum, keza bu ülke Daum’u da, Tanjevic’i de çok güzel kendine benzetmeyi başarmış bi spor ülkesidir! Tamam cevaplıyorum: Terim’i özlersiniz, o da çok duygulandı son maçta, mayışın kesilecek olmasından mıdır ki ? Haksızlık etmemek lazım..


Dost Musun Düşman Mı Sın?

Ermenistan'la oynanan maç, Sarkisyan’ın gelmesi, kısaca bu tarz adımlar atılması(öncesinde Gül’ün gitmesi de dahil tabii, negatif! ayrımcılık yapmayalım) güzel şeyler elbette; “Demokratik Açılım” adı altında yapılan hareketle aynı paralelde olmak üzere ikisini de nötrün pozitif tarafında görüyorum ama lütfen kimse samimiyetsizliği hayat felsefesi haline getirmiş insanlara tamamen inanmamı beklemesin; kimse de böyle bi tutum içerisine girmesin..Girerse de bana söylesin!




Diegonun Ruhu

Türkiye yoksa dünya kupasında Arjantin var abi, hem de dünya tarihinde en sevdiğim futbolcu olma yolunda ilerleyen ve Barcelona’da top oynayan Messi ile! Çocuklukta çakallar benden önce Brezilya'yı seçince ben de Arjantin'i alırdım, gerek forma gerekse solak Maradona gerekmezse Natalia Oreiro(bakıp yazdım)! sempatimin başlıca nedenleri idi.. Bu kadar güzel şeyin üst üste gelmesi "Aman canım napalım, Türkiye de olmasın, zaten ne zaman vardı!" dememe yol açabiliyor; ha onlar da umut veriyor mu ? Sanki bana geçen yıl Avrupa Şampiyonasındaki Türkiye’yi hatırlattılar, onlarda da bişeylerin doğru yönetilmediği çok bariz.. "Ne IMF mi yıllarca ? Hadi canım, saçmalama!" Ama orada Messi var, burada yok, fark da bu noktada, doğru oynasınlar ya da oynamasınlar/ya da niye oynamasınlar/ önümüzdeki yaz destekleyeceğim bi takımın olması çok çok inceden heyecan da vermiyor değil..



Hepsini geçtim de o top direkten dönmeseydi! Alkışlardım.. Hemen aşağı alkışlıyorum..



-Milagros inan bana seni seviyorum!

Yaa böyle de bişey vardı, ergenlik işte!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder